Sanayileşmenin ardından ortaya çıkan tekdüze yapılaşmalar, mimaride farklı arayışlara zemin hazırladı. Bu arayışlardan biri de “Duck and Decorated Shed” akımı… İsminden bile merak uyandıran bu yaklaşım, yapının işlevini doğrudan kabuğuyla ya da üzerine kondurulmuş devasa heykellerle anlatmayı tercih ediyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse, ben bu akımı fazlasıyla gereksiz ve hatta biraz da saçma buluyorum. Ama gerçek şu ki bugün hâlâ karşımıza çıkan örnekleri mevcut. Hatta bu akımın adı bile en meşhur örneğinden geliyor: ördek yumurtası satan “Big Duck” adlı yapının kendisinden. Ne kadar garip, değil mi?

Her ne kadar hoşlanmasam da bu yaklaşımın cesur olduğunu kabul etmek gerekiyor. Mesela Las Vegas’a baktığımızda sıkıcı kumarhanelerin, ışıklı tabelalarla ya da doğrudan para sembolü şeklindeki dev heykellerle nasıl kolayca kent dokusunun bir parçası haline geldiğini görebiliyoruz. Bu da bize, söz konusu akımın aslında kimlik yaratmada düşündüğümüzden daha büyük bir rol oynadığını gösteriyor.

Peki örnekleri arasında dondurma dükkânlarını veya McDonald’s’ın o meşhur büyük “M” girişini sayabilir miyiz? Kesinlikle evet. Çünkü bu akımın yarattığı lunapark havası, yalnızca sokaklarda değil, Disney’den Cartoon Network’e kadar pek çok çocuklara yönelik mekân ve platformun mimarisine de yansımış durumda.

Kısacası “Duck and Decorated Shed” akımı bize aynı anda hem sevimli hem de biraz saçma görünebiliyor. Benim gönlüm bu tarz yapılardan yana olmasa da, “Big Duck” gibi öncü örneklerin cesaretini görmezden gelmek mümkün değil. Yine de fazla abartılmadan, dozunda kalmasını tavsiye ederim.