Dünya Sağlık Örgütü'nün 2022 verilerine göre, dünya genelinde yetişkinlerin yüzde 43’ü fazla kilolu, yüzde 16’sı ise obez. 12 yıl süren MONICA çalışmasına göre ise birçok bölgede obezite oranı yüzde 30’lara varan artış gösterdi. Uzmanlara göre, obezite yalnızca bireysel bir sorun değil, halk sağlığını doğrudan etkileyen ciddi bir kriz. Dyt. Ertuğ, alınan kalori miktarının harcanandan fazla olması halinde vücudun bu fazlalığı yağ olarak depoladığını belirtti. "Enerji dengesi bozulduğunda obezite riski başlar" diyen Ertuğ, vücut kitle indeksine göre 25'in üzerindeki bireylerin fazla kilolu, 30'un üzerindekilerin obez, 40'ın üzerindekilerin ise morbid obez olarak sınıflandırıldığını söyledi.
YANLIŞ BESLENME RİSKLİ SONUÇLAR DOĞURUYOR
Dyt. Berna Ertuğ, obeziteye neden olan etmenlerin başında aşırı ve dengesiz beslenme alışkanlıkları ile fiziksel aktivite yetersizliğinin geldiğini ifade etti. Bunun yanında genetik yatkınlık, hormonal bozukluklar, yaş, cinsiyet, psikolojik problemler, sosyo-kültürel düzey, gelir durumu, çok sık yapılan düşük enerjili diyetler, bazı ilaç kullanımları ve doğumlar arası sürenin kısa olması gibi birçok faktörün de obezite riskini artırdığını belirtti.
"OBEZİTEDEN KORUNMA ÇOCUKLUK ÇAĞIYLA BAŞLAR"
Obezitenin tedavisinin uzun soluklu ve disiplinli bir süreç olduğunu vurgulayan Ertuğ, "Bu süreçte bireyin tedaviye kararlı şekilde katılması çok önemlidir. Çünkü obeziteyle mücadelede tek bir yöntem yeterli değildir; bu nedenle tedavi bir ekip işi olmalıdır. Hekim, diyetisyen, psikolog ve fizyoterapistin birlikte çalışması gerekir" diye konuştu.
Obeziteden korunmanın çocukluk çağında başlaması gerektiğini söyleyen Ertuğ, çocukluk ve ergenlik döneminde gelişen obezitenin erişkinlikte kalıcı hâle gelebileceğine dikkat çekerek, aile, okul ve çevrenin yeterli ve dengeli beslenme ile fiziksel aktivite konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
TEDAVİ YAKLAŞIMI ÇOK YÖNLÜ OLMALI
Dyt. Ertuğ, obezitenin tedavisinde temel hedefin gerçekçi bir kilo kaybıyla birlikte hastalığa bağlı sağlık sorunlarının azaltılması, bireye sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılması ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi olduğunu söyledi. Vücut ağırlığının altı aylık dönemde yüzde 10 oranında azalmasının dahi ciddi sağlık faydası sağlayacağını vurgulayan Ertuğ, tedavi sürecinde şu yöntemlerin kullanıldığını aktardı: "Farmakolojik tedavi, doktor gözetiminde kullanılan ilaçlarla yürütülüyor. Tıbbi beslenme tedavisi, diyetisyen tarafından bireye özgü planlanıyor ve sadece kilo vermeyi değil, doğru beslenme alışkanlığını sürdürülebilir hâle getirmeyi amaçlıyor. Egzersiz tedavisi kapsamında ise bireyin günlük yaşamına uygun, sürdürülebilir ve keyifli bir fiziksel aktivite programı öneriliyor. Davranış değişikliği tedavisi, yeme alışkanlıklarını ve fiziksel aktivite düzeyini değiştirmeyi hedefliyor. Gerektiğinde cerrahi tedavi yöntemlerine de başvurulabiliyor; ancak bu işlemlerin ardından da yaşam tarzı değişikliklerinin sürdürülmesi gerektiği belirtiliyor."
Obeziteyle mücadelede bireyin motivasyonunun ve yaşam biçimi değişikliğine olan inancının kilit rol oynadığını ifade eden Dyt. Berna Ertuğ, "Kendi sağlığı için sorumluluk almayan bireyde hiçbir tedavi yöntemi -cerrahi dahil- kalıcı sonuç vermez" ifadelerini kullandı.